Pazartesi, Kasım 30, 2009

Bayramlık şekerlerimiz



Bu bayram yeni üretimimiz olan Bayram şekerimizin ilk prototipleri piyasaya sürüldü ve deneyenler tarafından çok beğenildi. Ana-babasından ısrarla isteyiniz, tadını tam alabilmek için sade tüketiniz...

Cumartesi, Kasım 28, 2009

Bayram sonrası suskunluğum...

Kör cehalet çirkefleştirir insanları !
Suskunluğum asaletimdendir...
Her lafa verecek bir cevabım var...
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım "Adam mı?" diye...

Şimdi bunu niye mi yazdım?
Gene bayramı zehir ettiler.
İlla kendin kurban keseceksin, bağışlayamazsın diyen İlahiyatçıyı,
Çocuklar yesin diye öğrenci yurduna hibe edilen Deve'yi boynundan defalarca bıçaklayan Yurt Müdürü'nü (eğitimci bu insan),
Bu insanlarla din kardeşi olduğumuzu düşününce,
Güzel ülkemi terketmeye niyetim olmayınca,
Maalesef her geçen gün güzel yurdumda geçerli kanaatler bunlar olunca ...

Susmaktan başka elimden bir şey gelmiyor.

Biz kendi bildiğimizi yapıp Mehmetçik'e bağış yaptık bu bayramda da, sırf o gaziler, aileler ayakta dursun diye, sırf o giden çocuklar boşuna ölmediler, yüreğimizde varolsunlar diye.

Seneye de Lösev veya Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne bağışta bulunuruz. Gene sırf inadımdan...

Oğluma nasıl açıklarız bu olan biteni aklı ermeye başlayınca. TV'de, gazetede elbet bir gün görecek.

Bitirirken deli olmayı, deli kabul edilmeyi seçiyorum, sağolsun Orhan Veli Kanık diyor ekliyorum:

Sokakta giderken,kendi kendime
Gülümsediğimin farkına vardığım anlarda
İnsanların beni deli zannedeceğini düşünüp
Gülümsüyorum...

Ne diyeyim?

İSTANBUL’U DİNLİYORUM

Tabik ki biliyorsunuz bu şiiri. De belki unuttunuz kaç zamandır. Sevdiğin kitapları yeniden okumak gibi, eski bir dosta rastlamak gibi, sevdiğim şiirleri yaniden okumak...


İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

Önce hafiften bir rüzgar esiyor
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Kuşlar geçiyor, derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda
Bir kadının suya değiyor ayakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Serin serin Kapalıçarsı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Los kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Bir yosma geçiyor kaldırımdan
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere
Bir gül olmalı
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vurusundan anlıyorum
İstanbul'u dinliyorum.


Orhan Veli Kanık

Cuma, Kasım 27, 2009

Güneşli Bayramlar...


Denizhan siftahını yaptı.
İlk bayramlaşmasını Ayıcığı ile yaptı. Şapır şupur. Ayıcık sırılsıklam :)

Çarşamba, Kasım 25, 2009

Bazen


Bazen ;
Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin,
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın,
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın,
Uçar gider, koşsan da tutamazsın.

W. Shakespeare
1564-1616

Salı, Kasım 24, 2009

Hamileleri Çirkinleştirme ve İhya Etmeme Birliği




Bu birliği duymamış mıydınız?
Nasıl olur? Bu da -sözde Ergenekon- gibi gizli bir örgüt. Tüm türk giyim sektörü elele vermiş ve bu uğurda and içmişler.

Nasıl, hamilelere özel kıyafet üreten markalar mı? Boşversenize, ben 3 ayrı markanın giysilerini giydim. Ama sonunda neredeyse tüm hamileliğimi Zara'dan aldığım plaj gömlekleri ve taytlarla tamamladım. Şansıma da o dönemde Üsküdar'ın gayet tutucu semtlerinde proje yapmamıza rağmen rahat edebildiğim ve Temmuz sıcağına dayanabildiğim tek giysiler onlardı:)

Hamileliğimde 17 kilo aldım. 4 kilo da normal kilomun üzerinde başlamıştım maratona, eder 21. Tamam, gurur duymuyorum ama bu bir realite. Ve Tr'deki pek çok kadın da bu kilolara çıkıyor.

Hamileliğimin sonunda basen bölgem 42 bedendi. Ama Gebe'de satın almaya çalıştığım kotlarda bazen XL bedene bile sığamıyordum??? Hangi ülkenin kalıplarına göre çalışıyorlar acaba?

Hamilelik boyunca zaten bedeniniz değişiyor. Ulvi bir amaç için, içinizde büyüyen tomurcuk için bedeninizin bu deformasyonuna razısınız. Ama neden zorla komplekse sokulmaya çalışılıyoruz?

Pek çok arkadaşım, özellikle de son dönemlerinde, kocalarının giysilerini keserek, katlayarak kullanarak geçirdiler. E tabi, Ali de benden nasibini aldı Haziran ve Temmuz aylarında :D Benimle kıyafet paylaşınca, zorunlu bir koleksiyon daralmasına gitmişti müstakbel babamız :)

Ebru hamilede ise incecik manken kızlara sahte göbek takıp hamile kıyafeti giydirmişler. Ama göz var nizam var, bir hamilenin o kadar incecik belinin olması doğaya aykırı. Yok yani, Heidi Klum bile belsiz kalıyor hamileliğinde, bu bir gerçek. Bu konuyu paylaşmaya çalıştığım Bağdat Caddesi'ndeki Ebru Hamile Giyim'deki hanım da benim normalde de belim olmadığı için öyle olduğunu zannettiğimi söylemişti. :D Güldüm, yani ne denir bu empati ve yoruma.

Anlamadım yani?

Not:Bir daha hamile kalırsam, hedefim yurtdışından hamile kıyafeti almak. Zaten burada o kadar pahalı ki, eminim gitmemize değecektir :)


Pazartesi, Kasım 23, 2009

Denizhan halay çekiyor...



Bizim blog yazıları da Ayşegül serisine benzemeye başladı. Ayşegül kırda, bayırda, okulda da da da...
Görünen o ki görüntü yönetmeninin işi kolay olsa da, yazarımız biraz içerik yoksunluğu çekiyor.

Sujemiz Dnzhn teknik & sosyolojik incelemelerde bulunmak üzere geldiği gezegenimizde sadece 3.5 ay gibi kısa bir zaman geçirdiğinden midir acep?

Neyse ki fotoğraflar hikayeyi anlatıyor.
İlkinde teyzesini zorla halaya kaldiriyor, ikincisinde hep beraber halay ekibi.
Dedemiz biraz cool, tango çalmasını bekliyor.
Camiye mi geldik, hobareyy...

Denizhan'ın asker arkadaşı



Dayıdedesi (Evet bizim ailemizde böyle bir tabir var. Bir de deyimleri duysanız. Onlar için ayrı bir kayıt açacağım.) ve yengesi Denizhan'ı ziyarete geldiler. Dayısının omzuna elini atmasında bir askerlik arkadaşı samimiyeti görülüyor...

Tarih tekerrür eder...


Zamanda yolculuk yapalım.
Babamın 2.5 yaşındaki erkek kardeşimi yatağında uyutma görevini üstlendiği bir akşamdayız.
Baba oğulun içeri gitmelerinden 10 dakika sonra, kardeşim Aydın, ses çıkarmamak için parmak ucunda salona gelir ve "Anne, babamı uyuttum." diye müjdeli haberi anneme verir.

Sonuç:
Neymiş, demek ki her şeyi duyuyorlarmış. Bu bir.
Bugüne akseden yönü:
Denizhan'ın da dedesini uyutma vakti gelmiş demek ki - bakınız ekteki fotoğraf. Bu da ikiii...

Perşembe, Kasım 19, 2009

Denizhan'ın Mevlüdü


Medyatik oooğlumuz gene dergilerde mevlüdüyle.
Sevgili Ayça'nın mevlütte çektiği fotoğraflara hayrandık zaten.

http://www.minimui.com/Minimui4/index.html bu derginin 83-88. sayfalarında bizim mevlüdün fotoğrafları kullanılmış. Ama o kız bebekle alakamız yok tabi :). Tabak çanak tanıdık gelir bilenlere. Yemek sunumları ve özellikle lokum hoş gözüküyor.
88. sayfadaki eller Denizhan'ın büyük halasının.
87'de arkadaşım Pınar ve ben profilden girmişiz.
Komşumuz Hatice teyze'ye ayrı bir sayfa ayrılmış.

Neye delalet?

Acaba nedendir? Denizhan ağzından sürekli tükürük saçıyor bile diyemeyeceğim, (o kadar fazla ki miktarı) döküyor. Minik oğlandaki bu su fazlasının sebebi olarak, Annesinin sütünü sulandırıp, malzemeden çalmasından şüpleniliyor:)

Kitaplara göre artık kundağı terketme vaktimiz gelmiş. Gene bir değişim, gene uğraşı. Uykularımız kısaldı, zira ellerimiz gene serbest dolaşımda...
Sonra emziği bırakacağız.
Sonra başka bir şeyleri eminim değiştirmemiz / bırakmamız gerekecek.

Bugün çözüm olan, yarın bize ağır gelecek, yolda bırakacağız. Emzik gibi, kundak gibi...

Pazar, Kasım 15, 2009

Büyük Hala Doğumgünü


Denizhan'ın katıldığı (kendi doğumu dışındaki) 4. doğumgünü. Eskilerini de bulup ekleyeceğim. Gene aynı gün gerçekleşen Torun Sarma. Babaanneden keyiflisi yok sanırım :)

Cuma, Kasım 13, 2009

Belirli Günler...


Sırf hatıra olsun diye Denizhan için belirli bazı günleri buraya yazmak istedim:

6 Ağustos 2009'da 12 saatlik çalışma sonucunda saat 19:25'de doğdu. 2860gr ve 50cm idi. Doğuma babası da katıldı. Hamilelik boyunca babasının kendisiyle konuşmasına alışkın olan oğlumuz doğduktan sonraki çığlık çığlığa ağlamasını babasının "Hoşgeldin oğlum." diye konuşması üzerine kesip, dikkatli dikkatli babsını süzmeye başladı. "Hmmm, sendin demek onca ay boyunca bana seslenen?"

19 Ağustos'ta göbeği düştü. Düşen parça büyük dayısına verildi ki bizde adet olduğu üzere iyi bir okulun bahçesine gömülsün. Dayı amerikan gümrüğünden geçirerek kutsal emaneti kendi okulu olan Harvard topraklarına ulaştırdı ;)

2 aylıkken "Artık ben delikanlı oldum." diyerek kendi odasında yatmaya başladı.

Bugün yani 3 ay ve 7 günlükken ilk defa Beyoğlu'na aktı. Tamam, gündüz vaktiydi, anne-babasıyla beraberdi ama olsun. Eee, ağaç yaşken eğilir.

Bugün itibariyle 5710 gr, 62cm.

Eye of the Tiger


Yazının adını aldığı sözkonusu şarkı Rambo'nun hırs yapıp, kas çalıştığı, kendini fiziksel performans olarak zorladığı bölümde filmde fonda çalmaktadır. Ekteki resimde de Denizhan zavallı aslan ve mor zürafanın ayaklarını yakalamış ve bu şekilde barfiks çekiyor. Uf bir omuz yaptı oğlum bu çalışmayla anlatamam:)

Denizhan Okulda


Türk eğitim sistemi hakkında duyduklarımızdan sonra çocuğumuzu ev okulunda eğitmeye karar verdik. Sözkonusu fotograf ingilizce dersi sırasında çekildi. Elindeki kart "Elephant".
*kartlar için taa okyanus ötesinden bu hediyeyi bize getiren Anna'ya teşekkürler.

Minik Balina

Ekteki videoyu benimle 7 düvelin dalga geçeceğini bilerek ekliyorum, çünkü çok güzel.

Neden mi dalga geçilecek?

Çünkü fotograf makinesini video moduna alıp, fotograf gibi 90 derece çevirip çekmişim. Dolayısıyla Denizhan'ı başınızı sola yatırıp izlemeniz lazım. ;P Komik bir olay, tamam kabul ediyorum. Ama buradaki kişisel gelişim olayına da dikkatinizi çekmek isterim - yani sırf siz bu anı görün diye egomu sıfırlıyorum :P






Kamera ya da kameraman :) tabi tam yakalamayamıyor olayı. Minik balina'yı oğul kendisine doğru çekince yukarıda müzik çalıyor, ışıklar yanıyor, kar küresinde karlar uçuşuyor. Bizimki de öğrendi bunu, balinayı çekiyor, hareket tamamlanınca yukarı bakıyor. En iyi performansı değilse de yayınladığım, kesinlikle en şeker performansı...



*Oyuncaklı bebek koltuğu Chicco'dan çok faydalı bir eser.



Sevgiyle,


Çarşamba, Kasım 11, 2009

Her gün yeni bir şey...


Bu kadar enteresan olduğunu bilmezdim çocukla vakit geçirmenin. Misafirliklerde sabahlara kadar "Benim çocuğum, benim çocuğum, benimmm" diye anlatan anne babalara şaşırırdım.
Lamı cimi yok, böyle bir olay var, kabul edelim. Ben bir adım ileri gidip blog bile açtım doya doya anlatayım süt kokulu çocccuuuğumu diye :P

Şaka bir yana bugünlerde el koordinasyonunun geliştiğini, objelere bilinçli uzanma çalışmalarının başladığını görüyoruz.
Fotografta göreceğiniz gibi o mendili benimle 10 dakika çekişti. Zaman zaman benim çekiştirmeme kızıp iki eliyle asıldı. O an yakalayamadık maalesef:)

Salı, Kasım 10, 2009

Denizhan'ın yeni tutkuları...



Yeni tutkularımızdan biri Tavanlardaki objeler...
E tabi tavanda ne olur? Kiriş, boya çatlağı, ama esas aydınlatma aksesuarları.
Artık boyun kaslarını daha iyi kontrol edebildiğinden mi, tavanda bebeğimin minik melekleri (bizim göremediğimiz) sadece ona özel şeyler fısıldayıp dans ettiklerinden mi bilinmez, kafamız hep geriye yatık, hep yukarıyı seyrediyoruz...
Efendim fotoğraflarını da ekleyeceğim, kusura bakmayın, benim pc'im gene isyanlarda, öyle her şeyi kolayca yaptırmıyor.

Denizhan'ın odasındaki tekstillere Kayıp Balık Nemo'nun karakterlerini işlenmişti. Baktık ki uyku saatlerinde Nemo, mavi balık, sarı balık ve kaplumbağa ile flört etmekten uykuya gidemiyor, mecburen düz yüzleri yatağın içine bakacak şekilde ters çevirdik. Flört derken abartmıyorum, dönüp gülümsüyor, yandan kaçamak bakışlar atıyor, dönüp tekrar gülümsüyor.

Ama bu oğlumu durdurmamalıydı ve durduramazdı. Durmadı zaten, bu sefer de ayıcıklı bir yastık bulduk, bir erkek, bir kız ayıcık, onlara gülümsüyoruz artık:)

Dediğim gibi ilk fırsatta fotoğrafları da ekleyeceğim.

Sevgiyle,


Denizhan'ın Mandırası


Evcilik oynuyorum demiştim. Mesela neler yapıyorum?
Gündönümü çiftliğinden her hafta aldığımız 5 litre sütle evde küçük bir mandıra işletmeye başladık.

Biz artık doğal süt tüketiyoruz. Nasıl yani derseniz, doğum fotoğrafçımız Ayça Oğuş'tan duydum.

Aysun Hanım işine takık bir sütçü. Sütçü dediysem, karı koca üniversite mezunu insanlar. İnekler ağılda bile olsa serbest geziyor, doğal maddelerle besleniyor. http://arsiv.sabah.com.tr/2003/10/29/e05.html

Sütler son derece temiz şartlarda sağılıyor, el değmeden şişelenip kapınıza kadar 5lt'lik şişelerde getiriliyor.Gelen süt çocukluğumuzdaki süt. Hani cam şişede Atatürk Orman Çiftliği ve SEK Süt vardı. Üstünde kaymağı olan, lezzeti olan süt. Markette satılan içinden 10 kere yağı şusu busu alınmış beyaz renkli sıvı değil. Bunları giden gören annelerden öğrendim. Tüm dünyada bir çiğ süt, proses süt tartışması süregittiği için (ben de yeni öğrendim) herkes içine sineni yapmalı.

Bu işi Amerika'da iyice azıtmışlar, bizim kuzene NY'a ziyarete gittiğimizde süt niyetine gri mavi bir sıvı içiyordu - skim milk miş efendim. Ultra sağlıklı Manhattan ahalisine inat, hemmen soluğu markette almıştım düzgün süt içeyim diye. İşte bizim market sütlerinden vardı orada da, idare ettik. ( Kulakların çınlasın kuzeeen :) )

Ben Ayça'dan aldığım gazla neler neler yaparım diyip sütümü bir güzel kaynatıyorum - mikropları ölmesin diye kaynayınca 5-6 dk yeterliymiş.İçinize nasıl sinerse, fazla kaynayan sütün besleyicilik değeri düşüyormuş. Ardından soğumaya bırakıyorum. 2 kere gidip kaymağını ağzı kapalı bir kaba ayırıp, soğuyunca buzdolabına kaldırıyorum çünkü 1 gün sonra o nefis kremamsı kaymağa dönüşüyor ve afiyetle ekmeğe balla sürüp yiyorum.

Sütümü çelik tencerede kaynatıp, yoğurdumu ağzı plastik cam borcam'da yapıyorum. Tarifini internetten almıştım, tarifi kolay, yapması kolay.

Ardından kalan sütle çeşitli şeyler yapıyorum. O sırada evde bir mandıra havası esiyor. Mutfakta sarılıp sarmalanmış yoğurt, soğuyan süt ve kaymak. Bu işe özel paşabahçe'den aldığım kedili, köpekli süslü süt şişelerim tezgahta sıralarını bekliyor.

Ayça bizim çökelek dediğimiz peynirimsi şeyi de yapıyormuş. Merak ederseniz http://pi.web.tr/ 'de blogu var.

Ayrıca Tam un ve şeker yerine bal kullanarak yeni tatlar keşfediyorum. Onu da anlatırım.

Geç kalmış bir evcilik oyununda gibiyim derken abartmıyorum yani...:P

***Not:Resimdeki ilk çökelek denemem. Suyu süzülsün derken evi kokuttum. Az daha Sevgili Eşim mandıramızı kapatıyordu:P

Sevgiler,

Yazın sever insan Özge:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...