Pazar, Nisan 17, 2011

Asla geç değil!


Aşağıda sizi çok çarpacak bir öykü var. Gerçekten ayıracağınız vakite DEĞER! Ben de bir benzerini yaşamıştım. Türkiye'nin möhim bir müteahhitlik şirketinde yıllarca mühendis gibi ve öncelikle teknik konular ağırlıkta çalıştıktan sonra zamanın ünlü bir mimarlık bürosuna başvurmuştum. Çünkü içimdeki tasarım aşkı ağır basmıştı. Sahibi olan 2. kuşak mimar hanım maalesef benim artık elimin durduğunu ve o şirkette çalışırsam sadece detay çizebileceğimi, asla tasarım yapamayacağımı belirtmişti. Karnıma yumruk yemiş gibi olmuştum. Sonra ben artık dayanamadım, istifa ettim. Bana şans veren daha az ünlü bir firmaya girdim. Sonra serbest mimar olarak çalışmaya başladım.
Belki aşağıda ismini duyunca şok yaşayacağınız şahıs gibi gökte bir yıldız olup parlamadım, ama çok çalıştım, araştırdım, emek verdim ve iyi tasarımlar yaptım. Aaa aslında onun yaşına da  daha gelmemişim:) Gene de bu güne dek yaptığım işten mutlu oldum ve de tasarımlarımla mutlu ettim. E kısmetse daha üretecek yıllar da var önümde:) Çenem düştü. 
Sevgiler,
Özge

****

Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan kısacası yaşantısından sıkılan bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir şey almadan bulunduğu kenti terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş. Oraya henüz alışmaya çalışırken birden bir ses duymuş.Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:
- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!...

Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve inanılmaz derecede merak etmiş. Biletin nereden alındığını öğrenmiş. Bilet fiyatı cebindeki tüm para kadar olmasına rağmen hiç tereddütsüz bileti almış. Başlamış merakla oyunu izlemeye...
Oyun bitmiş, herkes dağılmış ve bizim meraklı öylece kalmış, izlediği muhteşem oyun karşısında.
O sırada temizlikçi tarafından salonu boşaltmak için ikaz almış.
Adamsa:
- Bana müdürünüzün yerini söyler misiniz? Onunla bir şey konuşmam gerek...demiş.
Seyrettiği oyunun etkisi ile müdür ile konuşmuş ve ne olursa olsun, ne iş olursa olsun buranın bir parçası olmak için çalışmak istediğini belirtmiş.
Müdür çok şanslı olduğunu, şu sıralarda bir temizlikçi aradığını fakat önce onu denemesi gerektiğini ifade etmiş ve denemek üzere aylardır el değmemiş bir kütüphanenin temizliğini uygun bulmuş. 
- İşte burayı temizle. Eğer beğenirsem seni işe alırım... demiş ve gitmiş.
Tiyatro aşkının verdiği şevk ile temizlik beklenenden kısa sürede bitmiş. Müdür odayı görmeden adamın samimiyetine inanmamış. Onu diğerleri gibi işi savsaklayan biri sanmış. Fakat odanın temizliğini görünce hayretler içinde kalmış. Aylardır içeriye girilmeyen oda gıcır gıcır oluvermiş. Müdür bu çabuk ve becerikli adamı işe almaya karar vermiş.
- Tamam seni işe alıyorum
- Fakat benim yatacak yerim yok.
- O zaman burada yatarsın ve işe daha erken başlarsın.
İstediği olan tiyatro tutkunu, huzurlu bir şekilde odayı terk ederken müdür.
- Adın neydi senin buraya yazalım demiş.
Aldığı cevap ise,
- William! William Shakespeare!... olmuş.
Bu hikaye hem insanı dehşete düşürücü hem de ilham verici.
Shakespeare tiyatro yaşantısına bu şekilde başlamış..
Tam kırk (40) yaşında... tiyatroyu o yıllarda tanımış ve büyük bir azimle o muhteşem oyunları yazmış. Üstelik büyük bir fedakarlık göstermiş mesleği için.
Meslek hayatı boyunca sadece üç saat uyuyarak yaşamını sürdürmüş. Sabah erken kalkıp oyun provasını yapıyor oyununu oynuyor ve akşam yeniden oyun yazıyor...
Bu böyle sürüp gitmiş.
Bu hikayeyi ilk duyduğumda yaşamım için duyduğum kaygıları bir kenara bıraktım. Anladım ki, hiçbir şey için geç değil. İnsan eğer isterse imkansız gibi görünen olayları da gerçekleştirebilir.

Yeter ki yürekten istesin ve bunun için çaba sarf etsin. Hiçbir şey için geç değil.
Kaç yaşında olursak olalım...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...