Kuzenime göre blogger'lık ekspresyonist bir eylem. Yani "bir nevi teşhircilik" diyecek aslında da beni sevdiğinden dilli varmıyor anlaşılan. O zaman tam gaz devam...:)
Henüz yeni yetmeydim. Gazetelerde şimdiki gibi magazine sayfalar, ayrı gazeteler, ekler ayrılmıyor, bir iki sütun ancak. Daha iyi günlerimizmiş. Sonra magazin, manken, Bebek'de yemek, futbol derken toplum hafızamızı iyice sildiler ya.
Neyse o eski magazin köşesinde yazılmış ki Eva Herzigova'nın bacak boyu 140cm. Ben o günlerde taş çatlasın 150cm'im. (E zaten bugünler de 161cm'im:) Yazılanı okuyup kendimle mukayese edip şaşırdığımı hatırlıyorum: "Vay, ne uzun kadın demek ki?" diye.
Bu pozu tatile ilk geldiğimiz günlerde Ali çekmiş. Gören herkes vaay dedi, "İnsan eşini bu kadar mı sever? Bacak boyunu Rus gibi çekmiş." Güldük, haklılar :) Biraz göbekte hamilelik sonrası edit edilemeyen katmancıklar sırıtıyor tabi. Bir süre daha sırıtsınlar. 25 kilonun yükünü at(abil)mışım üstünden, olacak o kadar:)
Burada da OİP'in rusları.
Pazartesi, Ağustos 09, 2010
Pazar, Ağustos 08, 2010
Sahilde 1 - Bebelere özgürlük...
Sahildeyim, sabah saatleri, kumsal bomboş, deniz tertemiz. Denize girmek için bence günün en güzel zamanı. Günde iki kere Denizhan'ı denize götürüyoruz. Sabah 9-11 arası ve 15'den sonra bir kez daha. Gider gitmez bir tur deniz sefası. Sonra bizimki sahilde kumsalda kendince oyunlar oynuyor. İzlemesi çok keyifli. En çok da dizleri acımasın diye şempanze gibi dört ayak üstünde sağa sola gidişine gülüyorum. Hala 2 adımla kısıtlı yürümemiz, hep acelesi olduğu için, yürümekte de usta olmadığı için vakit kaybı geliyor, hemen çömeliveriyor 4 ayak, pıtır pıtır. Bizim acelemiz yok, istediğin zaman yürürsün:)
Sonra bu keyifli zamanın filmi kopuyor. Sahildeki taş, kumdan sonra sırada gördüğü şeyi ağzına atmaya kalktığı an ben havada üç takla, bir depar atıp elinden kapıyorum o. Nesne sigara filtresi! Fotografta dev anası gibi gölgem oğlum üstünde ya, tam bu şekil oluyoruz ondan sonra.
Sinir oluyorum sinir. Kimler yapmıyor ki bunu? İçiyorlar sigaralarını pıt gömüyorlar kumsala. Sadece sigara değil, bira kapakları, su şişesi, kapakları, boy boy torbalar. Ya bırakıveriyorlar ya da gömüyorlar sahile. Bazen de denize uçuveriyor. Peki ne oluyor arkamızda bıraktıklarımıza?
Bir cam şişe doğada 4000 yıl, plastik 1000 yıl, çiklet 5 yıl, bira kutusu 10-100 yıl, sigara filtresi 2 yıl süreyle yok olamıyor.
Ayrıca sigaranın içinde 5.500 farklı çeşit toksik maddenin önemli bir kısmı içene geçerken, önemli bir kısmı da sahilde bıraktığınız sigaranın filtre kısmında kalıyor. Veee orada hiç bir şeyden habersiz sakince oynayan bir yumurcağın herşeyi ağzına attığı gibi kendisini de atmasını bekliyor. Neden? Çünkü bu çocuk oral döneminde, kumu, taşı bile en güçlü duyusuyla tanımak istiyor.
E annesi senin elin armut mu topluyor? Bittabi toplamıyor ama istediğim mümkün mertebe ona düzgün bir ortam sunup müdahale etmeden özgürce oynamasını sağlamak istiyorum. Şu meretten sizi nasıl soğutacağımı bilmiyorum. Sahilden, denizden fırsat buldukça bir takım nesneleri toplayıp çöp kutusuna atıyorum ama bunun göle maya çalmaktan ne farkı var ki?
Not1: Sahildeki diğer anneleri izlemek de enteresan oluyor. Mesela biri 2.5, biri 4.5 yaşında iki çocuk sahile varır varmaz koşmaya başlıyorlar kumsalda. Zzzzt! Müzik gene duruyor. Anne sesleniyor sertçe: "Çabuk gelip ayakkabılarınızı giyin, yoksa ayağınıza cam batar!" Şaşırdım ilk bunu duyduğumda. Ama haklı belki de, biz sahile ve de denize neler neler atan bir milletiz.
Not2: Sigara Tiryakisi ve emziriiyorsanız AyçA'nın bu yazısını okuyun lütfen.
Not3: Denizhan'a mayo giydirmiyorum. Bir mailde sorulmuştu. Bu ilk gün heveslerimizden. Zaten bizimkisi karardı artık:)
Sonra bu keyifli zamanın filmi kopuyor. Sahildeki taş, kumdan sonra sırada gördüğü şeyi ağzına atmaya kalktığı an ben havada üç takla, bir depar atıp elinden kapıyorum o. Nesne sigara filtresi! Fotografta dev anası gibi gölgem oğlum üstünde ya, tam bu şekil oluyoruz ondan sonra.

Bir cam şişe doğada 4000 yıl, plastik 1000 yıl, çiklet 5 yıl, bira kutusu 10-100 yıl, sigara filtresi 2 yıl süreyle yok olamıyor.
Ayrıca sigaranın içinde 5.500 farklı çeşit toksik maddenin önemli bir kısmı içene geçerken, önemli bir kısmı da sahilde bıraktığınız sigaranın filtre kısmında kalıyor. Veee orada hiç bir şeyden habersiz sakince oynayan bir yumurcağın herşeyi ağzına attığı gibi kendisini de atmasını bekliyor. Neden? Çünkü bu çocuk oral döneminde, kumu, taşı bile en güçlü duyusuyla tanımak istiyor.
E annesi senin elin armut mu topluyor? Bittabi toplamıyor ama istediğim mümkün mertebe ona düzgün bir ortam sunup müdahale etmeden özgürce oynamasını sağlamak istiyorum. Şu meretten sizi nasıl soğutacağımı bilmiyorum. Sahilden, denizden fırsat buldukça bir takım nesneleri toplayıp çöp kutusuna atıyorum ama bunun göle maya çalmaktan ne farkı var ki?
Not1: Sahildeki diğer anneleri izlemek de enteresan oluyor. Mesela biri 2.5, biri 4.5 yaşında iki çocuk sahile varır varmaz koşmaya başlıyorlar kumsalda. Zzzzt! Müzik gene duruyor. Anne sesleniyor sertçe: "Çabuk gelip ayakkabılarınızı giyin, yoksa ayağınıza cam batar!" Şaşırdım ilk bunu duyduğumda. Ama haklı belki de, biz sahile ve de denize neler neler atan bir milletiz.
Not2: Sigara Tiryakisi ve emziriiyorsanız AyçA'nın bu yazısını okuyun lütfen.
Not3: Denizhan'a mayo giydirmiyorum. Bir mailde sorulmuştu. Bu ilk gün heveslerimizden. Zaten bizimkisi karardı artık:)
Tatil budur...
Aklımdan geçen bir çok cümle var. Oysa Denizhan'la yapılacak çok şey de var. O zaman cümleleri akşama saklarım. Akşam olunca da oğlumu uyuttuktan sonra gecenin serinliğinde ayağımı uzatırım, kitap okumaya dalıp, bloga dair cümlelerin ucunu kaçırırım.
Sonra gene gün doğar. Sahilde falan gördüklerimle, Denizhan'ın yaptıklarıyla gene yazasım gelir. Gündüz vakit olmaz, gece pc'ye dokunulmaz. Böyle sürer...
Fotograftaki gibi OSHO okuyorum, çok iyi geldi bana. Anneliği fazla ciddiye aldığımı farkettim, keyif almaya çalışmak yerine. Bir de kendimi de çok didiklemiyorum artık, öyle mi yapmalı, böyle mi yapmalı. BI-RA-KI-YO-RUM bu -meli, -malı, lazım tipi kalıpları! (Duy da inanma, arada ağzımdan kaçarsa hoşgör!)
Oysa oğlanın doğum günü de geçti. Aklımdan geçen bir çok cümle, yüklenecek pek çok resim var...:)
Sonra gene gün doğar. Sahilde falan gördüklerimle, Denizhan'ın yaptıklarıyla gene yazasım gelir. Gündüz vakit olmaz, gece pc'ye dokunulmaz. Böyle sürer...
Fotograftaki gibi OSHO okuyorum, çok iyi geldi bana. Anneliği fazla ciddiye aldığımı farkettim, keyif almaya çalışmak yerine. Bir de kendimi de çok didiklemiyorum artık, öyle mi yapmalı, böyle mi yapmalı. BI-RA-KI-YO-RUM bu -meli, -malı, lazım tipi kalıpları! (Duy da inanma, arada ağzımdan kaçarsa hoşgör!)
Oysa oğlanın doğum günü de geçti. Aklımdan geçen bir çok cümle, yüklenecek pek çok resim var...:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)