O güzelim köşkü görünce Sunay Akın'ın yumuşacık sesinin ardında harika bir çocukluk olduğuna bir kere daha ikna oldum:) Ah biz de Ali ile ne hayaller kuruyoruz. Oğlumuzu köşkte(!), hadi bahçeli evde, hem de İstanbul Göztepe'de, yani şehrin içinde büyütebilsek ne kadar şahane olur:)
Neyse müzeye dönersek, böyle bir müze olsun diye çok emek verildiği ortada.Sunay Akın'a Türkiye şartları için delilik sayılabilecek şekilde büyüdüğü bu güzel evi müzeye çevirdiği ve değerli koleksiyonunu paylaştığı için teşekkürler. Daha çok deli lazım bu ülkeye!
Neyse gelelim müzeyle ilgili aklımda kalanlara:
- Müzeye yaklaşırken sizi sokakta karşılayan 3 adet gerçek boyuttaki Zürafa heykelleri geldiğiniz yerin muzipliğini hemen size hissettiriyor, hikayesi burada.
- Denizhan ve yaşıtı çocuklar spritüalistler tarafından yeni bir çağın sevgi dolu çocukları olarak adlandırılıyor. Enerjileri, DNA'ları, zekaları farklı falan diyorlar, belki duymuşsunuzdur. Artık bundan mıdır bilinmez, özellikle 2. Dünya Savaşı Dönemli Alman Oyuncaklarının (özellikle savaş oyuncakları) olduğu odalara kesinlikle girmek istemedi, mümkün değil adımını attıramadık. Biz de yan odaya geçtik.
- Henüz uçakların olmadığı ya da yetersiz olduğu Kara Savaşları'na dair oyuncaklar vardı. Son derece teferruatlı cephe karargahları gibi. Çadırlar, Gözcüler, Toplar, Topçular vs. Müze görevlisi dedi ki: "Bu oyuncakların bu kadar gerçekçi yapılmasının bir sebebi var. Bu oyuncaklarla oynayan çocuklar çok değil, 10 sene sonra kendileri cephede savaşacaklardı." Maalesef dünyamızın yüz karası I-II. Dünya Savaşları dönemlerinden bahsediyoruz.
- Uzay Oyuncakları Odası'nda da enteresan bir şey öğrendik. Ki bence gezinin en can alıcı olayıydı. Amerikan Hükümeti Uzay Programını başlatıp halka duyurduktan hemen sonra çeşit çeşit roket, astronot maskesi gibi oyuncaklar piyasaya sürülüyor. Büyük bir şevkle bu oyuncaklarla oynayan çocuklar, yarının uzay mühendisleri olup "Uzaya gitme/yerleşme." projelerinde görev alıyorlar. İşte batıdan farkımız bu bizim. Onlar gerçekten sözde değil, özde çocukların geleceğimiz olduğunun farkında ve buna YATIRIM yapıyorlar. Bizde ise yasak savmaca 23 Nisan törenleri düzenleniyor, koltuğa oturan çocuğa "Bugün için astığın astık, kestiğin kestik." deniliyor:(
- Trenlere ayrılan odada camlar da vagon penceresi şeklindeydi ve kompartıman koltuğu şeklinde de bir bölüm yapılmıştı. Denizhan en çok burada eğlendi. Bir yanına dedesini, bir yanına beni oturttu. Tren şarkıları söyleyip, trendeymiş gibi titreyip sallandık.
- İkinci favorisi çiftlik konseptiydi. Kazlar, tavuklar, at vs. Hepsini gösterip, sesini çıkardık.
- Çok güzel bir kış bahçesi ve şirince bir kafesi var. Buralarda genelde çocuklara özel çeşitli etkinlikler düzenleniyormuş. Ahşap boyama, tiyatro vs.
- Gezi boyunca bize eşlik edebilecek rehber ya da sesli tanıtma cihazları olsa gezimiz daha da keyifli olurdu. Ya da sergilemelerin yanında kısa notlarla daha çok bilgi alabilmek hoşumuza giderdi.
- Oyuncaklar dönemlerine ve konularına göre farklı sergileme dolaplarında ve odalarda sergileniyor. Biz mekanı gezerken başka bir grubu gezdiren müze görevlisi bey "Sunay Bey dekorasyon için mimar değil özellikle sahne tasarımcısı ile çalıştı." diye gururla anlatıyordu. Açıkçası bu projeye yüreğini verecek, yetenekli bir mimarın çok daha iyi iş çıkaracağını düşünüyorum.)
- Müzenin dışındaki otopark alanı hafta içi yeterli, hafta sonu sıkıntı olabilir.
- Engelli ya da puset girişi (rampavari) göremedim. Müzenin asansörü yok.
Oyuncaklar camlı sergilerin arkasında olduğu için "Bizim oğlan eller, kırar!" gibi korkularınız olmadan, tabi ki bir yetişkinin gözetiminde rahatça gezdirebilirsiniz çocuğunuza. Siz de kendi iç dünyanıza, Fatoş Oyuncak'larınızın puslu anılarına dönebilirsiniz gezerken:)